CEM VE CEMAAT
Sosyal örgütlenmede iki kavram önemlidir. Bu kavramlar anlaşılmadan, Kortandaki sosyal örgütlenme anlaşılamaz.
CEM
Dini davranışları ve sosyal sorunları irdeleyen toplumsal davranış şeklidir. Cemi Pir yönetir. Cem yapılacak yer belirlenir. Kadın erkek ayrımı yapılmadan cem yapılacak yere gidilir. Ocak yakılmıştır. Dini törene başlamadan önce Ceme katılmayan kişi olup olmadığı sorulur. Eğer katılmayan kişi varsa nedeni sorulur; o kişinin ceme katılması sağlanır. Dini törene başlamadan köylülere bir şikayetleri olup olmadığı sorulur. Şikayet edilen kişi dara kaldırılır. Pir şikayetleri dinledikten sonra, savunma bekler. Topluma sorar, söz söylemek isteyenlerin sözleri dinlenir. Kararını verir. Karar hüküm.niteliğindedir ve uygulanacaktır.
Karardan sonra dini törene geçilir. Pir bir yandan saz çalarken, buyandan da deyişler söyleyip din büyüklerinin adlarını saymaktadır. Devamında hareketleri sıklaşır ve ocaktan bir parça köz alır ağzında söndürmeye çalışır. İşte o anda ceme katılanlar dini duygusallığın en üst sınırına çıkmışlardır. “Ya Hak, Ya Muhemmed, Ya ali” diyerek dualar ederler. Pirin ağzında söndürdüğü közden sağa sola srayan parçalar kutsal sayılır ve ceme katılanlar tarafından toplanır.
İmam Cafer-i Sadık suçlu görülenlerin yargılanırken, kabahatlerini inkar etmeleri veya davranışlarında ısrar etmelerinin büyük suç olduğunu buyurur:
“Eğer mürebbi, eğer talip, eğer musahip anlar gerektir ki bir birinin yurduna oturup andan sonra terki mal ve terki can ve terki dünya olup rızayı kabve erkanı hakikat ile rıza gösterip teslim olmasalar, eğer pir ve eğer talip onların ikrarları caiz olmaz. Ve hem itikat bulmamışlardır. İmam Cafer kavlinde yoldan ve arkandan düşkündür. Yüzü er meydanında karadır. Cemden uzak edip koymayasız. Tercüman ve kurban yidirmeyesiz ve tarik çalmayasız.”
CEMAAT
Cemaat sosyal sorunların çözümünde kulandan adalet mekanizmasıdır. Sünnilerin hukuk sistemine karşı geliştirilmiştir. Batı toplumlarındaki halk jürisine benzer.
Bir problemi olan, haksızlığa uğradığını söyleyen kişi cemaat isteğinde bulunur. Cemi dini kişilikler yönetirken, cemaati bilgili, tarafsızlığına inanılan, adaletli kişiler yönetebilir. Allah’ın huzurunda olmak dışında dini kıstas yoktur.
Taraflar şikayetlerini ve savunmalarını özgürce yaparlar. Cemaati yapan, tarafları sonuna kadar dinler, kararını öyle verir. Kişi karara uymak zorundadır.
Kişi kararı beğenmezse ne olur?
Öyle ya kişi kararı kabul etmeyebilir. Bu sorunun cevabı yoktur. Yani beğenmezlik söz konusu değildir. Cemaatte kişi ikna olmadan hüküm uygulanamaz. Her şeye rağmen kişi karşı çıkarsa, cemaati yapan kişiler kararı uygulatırlar. O noktadan sonra iş kuvvetle çözülür. Yani eski tarihlerde cemaat kararlarına itiraz hiç duyulmamıştır. Ya sonraları? O ayrı. “Onlar gerçek cemaat değillerdi.” derler.
Daha önce de belirttiğimiz gibi bazı savaş ağaları ortaya çıkmış, her şeyi bireysel menfaatlerine araç etmektedirler. Cemaat de öyle. Bunlar cemaat yapılmasını gerektirmeyen konulan bile tarafları kışkırtarak, birbirine saldırtarak cemaat durumuna getirmişlerdir. Bu durumda tek çıkar yol devletin adliyesi olmuştur.
Adliyelik olayların çoğu da aslında haklılık haksızlık temelinde değil, rakibe işkence etme amaçlıdır. Şikayet edecek, dava açacak, insanlar karakola oradan da mahkemeye gidip gelecekler; işlerini güçlerini bırakıp birbirleriyle uğraşacaklar.
Açılan davaların büyük çoğunluğu önemli bir meseleye dayanmaz. Savcı ve hakim de bunları bilmez ki: her şikayete dayandırılarak bir dava açılabilir ne de olsa.
ul edip rıza kapısından olmasalar ve erkanı tarikat