KIZAMIK
Bütün bu açlık, sefalet ve yokluklara rağmen yine de insanlarımız sağlıklı bir şekilde yüz yıl yaşayacak kadar uzun ömürlü ve çok mutluydular. Aralarında karşılıklı yardımlaşma, huzur, saygı ve sevgi, güleryüz hiç eksilmedi. Yalnız bir kış mevsiminde köyü saran kızamığın bazı evlerden ikişer kardeş dahil onlarca çocuk bedenini toprağa götürmesi köyümüzü gözyaşlarına boğmuştu. Hergün peş peşe mezarlığa giden cenazeler çocukluğumu ve bütün yaşamımı etkileyen acı bir olaydı. Ablam ve ben o haftayı ateş içinde zor atlattık. Ölüm kapımızdan eli boş dönmüştü. Tavuk suyunun hastalığa iyi geldiği söyleniyordu. O yüzden babam evde kalan son tavuğumuzu kesince, anneciğim et suyundan bulgur çorbası yapar onu tahta kaşıkla bize zorla yedirmeye çalışırdı. Ateş içinde yanan vücudun yorganla sımsıkı örtülmesi, ayrıca sobanın ısıdan kıpkırmızı olacak derecede yakılması zannedersem büyüklerimizin o gün yaptıkları en büyük hataydı.
Bütün bu zor şartlara rağmen köyümüzde ilkokula başladım. İlkokul yıllarım da çile doluydu. Evde, annemin elde dikmiş olduğu beyaz bezden bir çantam vardı. Üçgen kapağı orta yerde tek düğmeyle iliklenirdi. Uzun kulpundan çapraz olarak boynuma astığım çantam sol kolumun altında kaburgalarıma yapışık dururdu. İçinde kitap, defter, silgi, kalem bir de kitabın içinde kağıda sarılı jilet bulunurdu. Jilet kalemin ucunu açmak için kullanılırdı. Sınıftaki öğrencilerin çoğuyla akraba olduğumuz için bazen jiletle kestiğimiz kalem ve silgi parçalarını aramızda bölüşürdük. Küçük yaşta evde olsun, okulda olsun öğrendiğim ilk şey paylaşmaktı. Kurşun kalem elle tutulmayacak derecede küçülünce ağaç kısmını jiletle yarar içindeki ucu iki parmakla tutup o gün akşama kadar idare ederdim.
Defterin sayfaları bitince başa döner ilk sayfayı silerek yenisi alınıncaya kadar kullanmak zorunda kalırdım. Silgi olmadığı zaman işaret parmağımın ucunu dilimde hafif ıslatır yazıyı silmeye çalışırdım. Bu defa da defterin zaten ince olan yaprağı de-linince yine üzülen ben olurdum. Gerçi arkadaşlarım kara lastik ayakkabı topuğundan silgi üretebiliyorlardı. Fakat o da sayfalarda simsiyah bir iz bıraktığı için fazla kullanılmazdı. Yırtılan, sökülen defter ve kitap yapraklarını erik ile kayısı dallarından aldığımız şişede suyla karıştırarak hazırlanan zamkla yerine yapıştırırdık.
Kış mevsimi boyunca bez çantamda arpa veya buğday ekmeğinden yapılmış içi çökelekli gud dediğimiz bir iki tomak ekmek olurdu. Bu benim öğle yemeğimdi. Her taraf metrelerce kar kaplıyken yalnız okulun önünden akıp mahalleye doğru giden arkın üzeri kar tutmazdı. Arkın içindeki su bembeyaz karın içinde siyah bir çizgi gibi görünürdü. Öğle yemeğinden sonra su içmek için gökyüzünden lapa lapa yağan karın altında ark başına.