KÖY DÜĞÜNLERİ
Bir hafta önceden başlanan hazırlıklar tamamlanınca Cuma günü öğleden sonra gelen davul zurna damat evinde Pazar günü akşama kadar çalar; soğan, nohut, et karışımı sorvik dediğimiz etli yemek; kağıt inceliğindeki taze yufka ekmeğiyle, tereyağlı bulgur pilavı, yanında elma ve armut kurusundan yapılmışkompostoyla birlikte gelen misafirlere ikram edilirdi.
Yemekten sonra onca kalabalık evlere sığmadığı için harmanda toplanırdı insanlar. Govend, delilo, simsim, varvar oyunlarıyla eğlence son hız devam ederken yer yerinden oynardı sanki. Pazar günü öğleden sonra gelin evine gidilirdi. Ev, köy içinde ise sorun yoktu, fakat köy dışında olursa o gece orada kalınır ertesi sabah gelin alınarak damat evine dönülürdü.
Damat ile sağdıç ellerinde birer elma, ağızlarına tuttukları havluyla, saçağın tam başında heyecan içinde beklerken, düğün alayı arasındaki atlı gelin onların hizasında durdurulurdu. Ellerindeki elmayı gelinin tacına nişan alarak incitmeyecek şekilde yumuşakça bırakırlardı. Hatta gelinin incinmesine gönlü razı olmayan sağdıç, elindeki elmayı da damada verir, onun atmasını beklerdi. Sonra ceplerindeki kuruşları ve kırmızı beyaz renkli şekerleri aşağıdaki kalabalığın üzerine doğru atınca büyük bir kargaşa yaşanır, biz çocuklar
bırakalım para veya şeker almayı ayaklar altında ezilmekten zor kurtulurduk.
Böylece gelin attan indirilerek eve alınırken damat yaşıtlarından epeyce dayak yerdi. Hele birde oturduğu ev iki katlı olursa merdivenlerden çıkıncaya kadar yediği tekme ve yumruk sayısı da ikiye katlanırdı. Kazanlarda kaynayan yemekler yendikten sonra yeni çiftlere mutluluklar dileyip herkes evine giderdi. Böylece üç gün üç gece devam eden düğün sona ermiş olurdu.